Bir avuç gönüllünün yaktığı ışık koca bir kenti aydınlatıyor

Bir avuç gönüllünün yaktığı ışık koca bir kenti aydınlatıyor Bir avuç gönüllünün yaktığı ışık koca bir kenti aydınlatıyor

''Hayatı, yaşamaktan çok yaşatmaya yönelik'' bir felsefe ile yola çıkışın hikayesi bu. Sabır, inanç, inat ve ardından gelen mükemmel işlerin Kuşadası'na çok yakışması. Yaşadığı kenti, kentlisiyle; geçmişi ve geleceği ile sahiplenmiş ve bu uğurda elinden geleni ardına koymayacak bir insan öyküsü... Kuşadası'nın sevilen iş insanı ve KEGEV Vakfı'nın, ''kültür savaşçı''larından Şefik Sözer ile Kuşadası, kültür sanat ve hayata geçen projeleri hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Şefik Bey, önce kendinizden bahseder misiniz?

Kuşadası doğumluyum. İlkokul’u Mahmet Esat Boskurt’ta, ortaokulu Kaya Aldoğan Lisesi’nde okudum ancak orta kısımdayken ayrılmıştım. Lise’yi, İzmir'de, Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi'nde Teknik Ressamlık Bölümü'nden mezun olarak bitirdim. Daha sonra Ege Üniversitesi Spor Yüksekokulu'na girdim. Burada 3 yıl eğitim gördükten sonra üniversiteler birleştirildi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü'nü okuyarak, Beden Eğitimi Öğretmeni olarak mezun oldum. Beden Eğitimi Öğretmenliği yapmadım. 1986 yılında ticarete atıldım. O günden beri devam ediyorum ticaret hayatıma.

Ticarete atılmanız, öğretmenlik mesleğinin getirilerini tamamen çıkarttı mı hayatınızdan?

İçimde, öğretmenlikten gelen bir görev yapma aşkı var. Bunun değişeceğini de hiç düşünmedim.  Topluma yeni değerler kazandırmak amacı içerisinde oldum her zaman. Bu yüzden, yani, öğretme aşk'ı sebebiyle ve bir şeyler öğretme isteği içerisinde, Kütüphane Derneği başkanlığı yaptım. O zamanlar Kuşadası’na tiyatro salonu kazandırmıştık. 4 yıl boyunca, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nde de başkanlık yaptım. Derneğimizde çok sayıda etkinlik gerçekleştirdik. O tarihte, Fikri Sağlar'ı davet etmiştim. Susurluk kazasına denk gelmişti bu davetim, çünkü Susurluk olayı Kuşadası'ndan başlamıştı. Fikri Sağlar ile çok güzel bir söyleşi yapmıştık. O dört yılın ardından KEGEV Vakfı'nda görevime başladım. Bu yıl 14'üncü yılım. Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı'yım. Kültür ve sanat adına her ne gerekiyorsa elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Bu noktada eşim ve kızlarımın da desteğine teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Ticaretin içerisindeyiz ancak bizi en fazla mutlu eden yer de burası. Bu kentin insanıyla bu alanlarda buluşmak ta bizleri daha fazla mutlu ediyor. Bu kentte kültür ve sanatı var etmeye çalışıyoruz.

Bir hayalle başlayarak ilk meyvelerini veren KEGEV'in kuruluşu nasıl oldu?

Başkanımız Hüseyin Arabul'dur. Kendisi, Ankara'ya yaşayan önemli bir iş adamı. Kuşadalı ve 7 yaşında terketmiş Kuşadası'nı. Belli bir yaştan sonra da toprak çeker denir ya Kuşadası sevgisi nedeniyle geri dönmüş. ''Ben Kuşadası için ne yapabilirim?'' sorusu ile Belediye Başkanı Lütfü Suyolcu'ya gidiyor. Kent için hayallerini anlatıyor. Bir vakıf kurmak istediğini ve vakfın bu kente hizmet etmesini istediğini anlatıyor. Bu isteği kabul ediliyor. İlk önce Naci Akdoğan ziyaret ediliyor. Konu kendisine açılıyor ve kendisi düşünceyi uygun buluyor. Ardından Hasan Tonbul, Sıtkı Kayalı, Ali Alkış, Gündüz Kutucu ve Hamid Akyüz isimleri ziyaret edilip, vakıf kurma konusunda bilgilendiriliyorlar. Sonuç olarak, abilerimiz bir araya gelerek vakfı kurmaya karar veriyorlar. O gün aldıkları karar neticesinde hemen bir tüzük hazırlığına başlıyorlar. Vakıf, 9 Mart 1990 yılında, Kuşadası Eğitim ve Gelişme Vakfı adıyla kuruluyor.

KUAKMER, Kuşadası'nın kültür ve sanata açılan kapısı diyebilir miyiz?

Kuşadası Özel Arabul Kültür Merkezi'nde, (KUAKMER) bu yıl 7. yılımızı tamamladık.  Binamızı 7 Eylül 2015 yılında açtık. Bu arsanın bulunduğu yer, benim ablama ait. Bir miras yolu ile kendisine geçmişti. Teyzem ve eniştemin çocukları olmadığı için ablamı evlatlık olarak yanlarına almışlar. Kendileri rahmetli olunca bu ev kendisine miras kaldı. Evin, vakfa bağışlanması için kendilerine ricada bulundum. Bu binayı topluma kazandırararak kalıcı ve güzel işler yapalım birlikte dedim. Zehra Kutlu (Candemir)isteğimi geri çevirmedi ve 1996 yılında, evi vakfa bağışladı.

Bina, zamanında, ''Müftü'nün Evi'' olarak kullanılmış. Tarihi, Osmanlı'ya kadar uzanıyor o zaman değil mi?

Evet. Hikaye, aslında çok eskiye dayanıyor. Bu ev, Kuşadası eski Müftüsü Hasan Reşat Efendi'nin eviydi. Kendisi, Osmanlı Dönemi'nde Müftü olmuş ve görevini Cumhuriyet Dönemi'nde de, 1955 yılına kadar sürdürmüştür. Osmanlı'da, statü gereği; bilgi birikimi, aldığı eğitim ve şerri hukukuna olan hakimiyeti nedeniyle İstanbul Müftüsünden sonra İzmir ve Kuşadası Müftüsü gelmekteydi. Hatta hikayesini de şu şekilde anlatıyorlar; Mısır'da önemli bir konu var ve bir türlü çözülemiyor. Osmanlı'dan yardım isteniyor. Hasan Reşat Efendi gidiyor Mısır'a ve bu konuda şerri hukuka hakim olduğu için buradaki hukuki meseleyi çözüyor ve dönerken de kendisine çok güzel bir halı hediye ediliyor.

Yıllar sonra, metruk kalan bina ayağa kaldırılıyor...

Yıllar sonra, KEGEV Vakfı'nın başkanı oluyorum. O tarihlerde, bina, metruk; ayakta zor duran ve yıkılmak üzereydi. O tarihlerde, Kuşadası Belediye Başkanı Fuat Akdoğan'dı. Çalışmalara hemen başladık. Binanın rölevesi çıkartıldı ve bina yıkıldı. Kültür Merkezi düşüncemiz de bu noktada şekillenmeye başladı. Belediye Başkanı Esat Altıngün zamanında, yönetim kurulu olarak kendisini ziyaret ederek binanın durumunu ve isteklerimizi anlatarak desteklerini istedik. Belediye ve Vakıf birlikte çalışmaya başladık. Binayı aslına uygun olarak yaptık. Restoratör Mimar Ümit Özkan Hanım çok büyük destekçimiz oldu. Valimizi ziyaret ettik ve kendisinden de destek istedik ve oradan da kaynak ayrıldı çalışmalarımız için. Çok kısa sürede ihalesi yapıldı ve binanın kabası ortaya çıktı. Çalışmalar devam ederken bir süre sonra kaynak bitti. Birkaç sorun yüzünden binanın projelerini değiştirmek zorunda kaldık ve kaynak tamamen tükendi. Bina kaynak yetersizliğinden dolayı bir buçuk yıl kadar kaba haliyle beklemek zorunda kaldı. Vakıf olarak endişeli bir bekleyiş içerisine girmiştik.

Çalışmalar devam ederken, Özel Arabul'un vefatını öğrendik...

Bu arada, Onursal Başkanımız Hüsyin Arabul'un eşi Özel Arabul'u kaybettik. Kendisi, Kuşadası'na defnedilmek istemişti. Adalızade Mezarlığı'nda defin işlemleri gerçekleşirken, Hüseyin Arabul yanıma gelerek, Kuşadası için bir şey yapmak istediğinden bahsetti. Ben de bir binamızın olduğunu ancak bitiremediğimizi anlattım. ''Siz binayı tamamlayın biz de binaya Özel Hanım'ın ismini verelim'' dedim. Özer Kayalı'nın Belediye Başkanlığı zamanında bir araya gelinerek yapmak istediğimiz projeyi konuştuk ve 7 Eylül'de binanın açılmasına karar verildi. Öncelikle, yarım kalan kaba inşaat bitirildi. Binanın salon ve bahçe düzenlerine de son şekilleri verildi.  Prof. Dr. Engin Berber ve ekibi ilk günden son güne kadar destekleriyle yanımızda oldular. Bir kısmı bağışlarla diğer kısmı ise satın alınarak, müze bölümünü oluşturduk. Kısa süre içerisinde gönüllü arkadaşlarımızın da bir araya toplanmasıyla, 7 Eylül 2015 tarihinde açılışını gerçekleştirdik. Burada görev alan arkadaşlarımızın her biri bu işe gerçekten gönül verdiler. Zerrin Bağcivan, Melek Sözer, Şadiye Evgin, Eylem Akgün, Özcan Yurdalan ve bize her daim destek olan tüm gönüllü arkadaşlarımıza da bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Bu isimlerle bir arada olmak bizim için büyük bir şans diye düşünüyorum.

Projeler hız kesmeden devam ederken, Kuşadası'nın, ''ilk'' Folklör Grubu'da kentteki yerini aldı. Her şey nasıl başladı?

Kuşadası'nda, turizme katkı sağlamak ve turizmi canlandırmak adına bir folklör topluluğu oluşturma düşüncesi bizleri heyecanlandırmıştı. Bu çerçevede yola çıkarak, Kuşadası'nın ilk folklör grubu oluşturuldu. Dansçıların eğitiminden, gösterime çıkmalarına kadar gerekli bütün eksikleri tamamlanıp,  gösteri yapmaları için uygun koşulları oluşturmuştu. Sonuç olarak da, Kuşadası’nın ilk folklör derneğini ve resmi ekibi, 1998 yılında, “KEGEV Folklör Derneği “ adı altında kurulmuştur. Dernek, faaliyet gösterdiği dönemlerde, Kuşadası turizmi için önemli çalışmalar yapar. Otel'lerin, Türk gecelerinde hizmet verir ve grubun etkinlikleri uzun süre devam etmişti. Daha sonra grupta oynayan arkadaşlar kendi içlerinde bir dernek kurdular ve bu şekilde, folklör, Kuşadası'nda adını duyurmaya devam etti. 2003 yılında, Kuşadası Belediyesi'nin yaptığı ihale ile Türkmen Mah. Akyar Konakları Mevkii'ndeki KEGEV tesisleri, şimdiki adıyla Ada Kültür Merkezi, vakfımız tarafından işletilmiştir. KEGEV tesislerinde çalışmalarını sürdüren Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği Koroları, Vakfımız bünyesinde çeşitli konserler vermiş, dans atölyesi ekipleri, ulusal çaptaki yarışmalara katılmış ve dereceler kazanmışlardır.

Düğün Salonu'ndan çıkıp, Tiyatro Salonu'na geçişinizin hikayesini duymuştum. Sizden de dinleyebilir miyiz o tarihlerde yaşadıklarınız?

Fikri Sağlar'ın, Kültür Bakan'lığı yaptığı dönemde, Kuşadası'nda düğünlerin yapıldığı bir salon vardı. Kendisini oraya götürmüştüm. Eski tahta sandalyeler sıra sıra konmuş, durumu çok ta iyi olmayan bir salondu orası. Fikri Sağlar, durumu dinledikten sonra hemen çalışmaları başlattı. Sahne, koltuklar, ışıklar derken çok kısa bir sürede gözle görülür bir değişim gerçekleşti o salonda. Muzaffer İZGÜ’ nün,  “Lütfen Kızımla Evlenir Misin” eseri sahnelenmişti. Sonrasında, gerek KEGEV Özel Naci Akdoğan Okulları öğretmen ve personelinin katılımıyla, gerekse Adnan Menderes Üniversitesi işbirliği ve öğrencileri ile birlikte, “Pof’la Paf”, “ Aykırı İkili”, “Ceviz İle Karınca Dost Olunca” gibi çeşitlİ oyunlar hazırlanmış, Kuşadası ve çevresinde sahnelemişti.  Daha sonra da o binayı Kütüphane Derneği'ne tahsis ettiler. Kültür Bakanlığı ilk tahsisi bizim derneğimize yaptı. Çocuk tiyatroları, söyleşiler, büyüklere tiyatrolar, resim sergileri. Çok yararlı çalışmalarımız oldu. 1997-1998 yılları arasında,  o binada, muazzam bir kültür hareketi başlattık. Hiç unutamadığım bir anımızı da paylaşmak isterim. Kitap Şenliği gerçekleştirmiştik. Sivas Katliamı (Madımak) öncesiydi. Kuşadası'nda şenlik yapacaktık. Tüm programı hazırlamıştık ve gerekli izinlerimizi almıştık. Çalışmalar sırasında Sivas olayı oldu. Aziz Nesin'in yanı sıra ulusal çok sayıda yazarımız da bizimle olacaktı. Suavi'de arkadaşlarımız arasındaydı. Sivas olayları olunca, Valilik yasak getirdi tüm Türkiye'de ki etkinliklere ve biz de ister istemez etkilendik. İlerleyen zamanlarda etkinliklerimiz yine tüm hızıyla devam etti. Sonrasında, Refah Yol Hükümeti kurulduğu gün, ilçe başkanı gelip anahtarı bizden aldı ve etkinliklerimiz de bu şekilde son buldu. Bugün, kütüphane salonu aynı yerinde duruyor ancak içerisinde hiç bir etkinlik yok. Kilitlenmiş durumda öylece bekliyor.

Turizm kenti olur da yabancı dilde yoğun olarak eğitim veren bir okul olmaz mı... Naci Akdoğan Okulları bu noktada hayata merhaba diyor. Peki, nasıl doğdu okul açma fikri?

Turizm kenti olduğumuz için yabancı dil hemen her alanda kullanılıyor. Bunun bir gereklilik olduğu düşüncesi ve çarşıda yabancı dilin kullanım eksikliği neticesinde bir okul kurma hedefi koyuluyor. 3 yıl sonra Naci Akdoğan Okulları'nı kuruyorlar. Karar alınıyor fakat arsa ilk etapta bulunamıyor. Naci Akdoğan bu zaman dilimi içerisinde, kendisine ait olan arsadan bahsediyor. ''Arsa kente uzak, isterseniz gidip bakalım ve işinize yararsa bu amaçla kullanalım'' diyor. Arsaya gidip bakılıyor ve okul için ideal olduğu kararına varılıyor. 1994 yılında, Milli Eğitim Bakanı Nait Menteşe ve kendisinden de olur alarak, tam 100 gün sonra okulu açıyorlar.

ODTÜ patentli bir okul...

Onursal Başkanımız Hüseyin Bey anlatıyor. Naci Bey'e diyor ki,  ''Naci Bey sen ne koyarsan iki katını ben koyacağım diyor. Naci Bey'de, ''ben inanmıyorum sana ama hadi öyle yapalım'' diye cevap veriyor. Naci Bey hem arsa olarak hem de verdiği ciddi maddi destekle ki o dönem ODTÜ Vakfı'nın da başkanı. ODTÜ'de ki o bilgi birikimini, eğitim kadrolarını buraya yönlendiriyor ve bize bir ufuk açıyorlar. ODTÜ patentli bir okul olarak başlıyoruz. İlk kuruluşunda, sadece Lise bölümü olarak başlanıyor eğitim hayatına. Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise var. Kuşadası'nın yapısı gereği, ortaokul da çok başarılı olan öğrenciler sonradan dağılmaya başlıyorlar. Sınava girdikten sonra farklı şehirlerde ki Anadolu Lisesi, Fen Lisesi ya da özel okulları tercih ediyorlar. Durum böyle olunca ve istediğimiz başarıyı da yakalayamayınca, Lise bölümünü kapatıyoruz. Önümüzdeki dönemde liseyi yeniden açma hedefimiz var. 1993'beri; yaklaşık 30 yıldan bu yana, bu kentte çocuklarımız eğitim görüyor. Genç arkadaşlarımızın her birinin kentimize sahip çıkacağına inanıyoruz ve güveniyoruz.

''Mahalle Dayanışması''nı, ''İkioklu Mahalle Şenliği''nde yaşattınız. Geçmişi bu güne taşımak ve bu günde geçmişi yaşamak size neler hissettirdi?

Kuşadası'nda örnek bir kültür sanat merkezi olmak için yola çıkmıştık yani amacımız buydu ve bunu başardığımızı düşünüyorum. Öte yandan, mahallede bulunan komşularımız ile başından bu güne sözlü tarih çalışıyoruz. Mahalle kültürünü bir arada tutmaya çalışıtık.  Bir kitaba dönüştürdük çalışmalarımızı. Kentin bu bölgesinde bulunan mahallelerde yaşayan insanlar, yeni imar ile beraber yaşadıkları evleri terk etmeye başlamışlardı.

Mahalledeki sahipsiz kalmışlık bizi her zaman fazlasıyla üzdü...

Binaların çoğunda yaşam yok. Aile vefat ederse ya da burayı terkederse o binaya hemen bir asma kilit koyuyorlar ya da geçici bir kiracıya cüzzi rakamlara ki o da ev boş kalmasın , bakılsın diye kiraya veriyorlar. Bunlar çözüm değil. O binaya bakamadığınız sürece hikayesi ile birlikte yok olup gidiyor. Bu konuda da arkadaşlarımız ile bir araya gelerek çalışmalar başlattık. Bu noktada, ''KUAKMER'in varlığı Kuşadası'na yerleşmem için önemli bir nedendir'' sözlerinin sahibi Özcan Yurdalan, KUAKMER'de sanat danışmanımız oldu. Bu evlerde insanlar yaşamıyor ama bu evlerin sahiplerinin anılarını ve yaşanmışlıklarını kaleme alalım diye yola çıktık. Tek tek o insanlara ulaştık. Çalışmalarımız sonucunda müthiş hikayeler ortaya çıktı. Yazarlarımız anıları kaleme aldılar. Fotoğraf sanatçılarımız bir araya gelerek binaları fotoğrafladılar. Sonra, Kuşadası Ticaret Odası'nın sponsorluğunda, ''İkioklu Hatırlayan Mahalle'' kitabımızın basımını gerçekleştirdik. Kitabın, bizler için çok önemli bir rehber olduğunu düşünüyorum.

Kitabın gördüğü ilgi sonucunda mı İkioklu'da şenlik yapmaya karar verdiniz?

Aslında, kitabın basımı sonucunda aldığımız ger dönüşler, şenlik düşüncesinin de ilk tohumlarını attı diyebilirim. Kitabın içerisinde yer alan yaşanmışlıkları; anıları, insanları ve binaları bugünde bir araya toplama fikri bizim içimizde çok güzel heyecanlar uyandırdı. 13-17 Eylül tarihleri arasında, mahallede şenlik yaptık. Mahalle dayanışmasını ortaya çıkarttık. Komşulukları ortaya çıkarttık. Mahalle kültürünü ortaya çıkarttık. İnsanlar o kadar güzel anlar yaşadılar ki. İkioklu Mahallemizin ortasından yer alan parkımızda konserler düzenledik. Mahallemizin eski bir sanatçısı vardı ve adı Kör Hüseyin'di. Selçuk, Söke; Ege Bölgesi'nde dolaşan ve cümbüş çalan bir sanatçıydı. Hepimizin anılarında çok güzel yaşanmışlıklar bırakmıştır. Oğlu Tayfun Fırtına'da şu anda babasının mesleğini devam ettiriyor. Kendisinden rica ettik mahallemizde birlikte olmak için ve o da kabul etti. Çok güzel bir konser düzenledik. Babasının fotoğraflarını astık duvarlara ve şarkı söyledik hep birlikte. Bütün mahalle oynadık ve çok eğlendik. Daha sonra yerel sanatçılarımız sahne aldılar ve onlar da bizleri mest etti. 2 gece yazlık sinema etkinliğimiz oldu. Kuşadası'nda çekilmiş olan filmleri izledik mahallece. Eski mandıra binamızın bahçesinde fotoğraf sergisi düzenledik. Çok nitelikli ve güzel bir sergi oldu. Çekmiş olduğumuz bina fotoğraflarımızın içlerine,  esnaflarımızın fotoğraflarını da yerleştirdik. Esnaf, hem kendisini hem de mahallesini fotoğraflarda gördüğü için daha fazla mutlu oldu. Çalışmalarımız, kartopu misali büyüyerek devam ediyor. Bugün, çalışmalarımızdan oluşan resim sergimiz, Bursa Uluslararası Fotoğraf Festivali'nde görücüye çıktı ve bu da bizlere çok ayrı bir gurur yaşattı. Emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma bir kez daha teşekkür ediyorum.

Amacımız, mahallede yaşamı tekrar ayağa kaldırmak...

O terkedilen evlerde maalesef hırsızlık olayları, yakıp yıkmalar büyük bir hüsran olarak devam etmekte. Elimizden bir şey gelmiyor bu noktada. Bir binada yaşam yoksa, siz, o binayı asma kilitlerle koruyamazssınız. Burası belki insanların yaşam alanı olmayacak ama burası bir turizm alanı olabilir. Kültür alanı olabilir. Daha fazla sanatçıyı mahallemize çekebilirsek ve gelen sanatçılar kendi eserlerini burada sergileyebilirlerse ; yeme içme endüstrisi burada yeniden oluşabilirse, butik oteller, restoranlar oluşabilirse mahallemiz turizme çok daha hızlı ve yararlı bir biçimde kazandırılabilir. Seferihisar'da Sığacık örneğinde olduğu gibi bizim mahallemiz de kendisini mahalleli ile ayağa kaldırabilir.

Şenliğimizde, mahallemizin kadınları kendi el emeği yemeklerini şenlik boyunca satma imkanı buldular ve bu da gelir elde etme imkanı yarattı onlara. Sonuçta çok mutlu oldular ve şenlik bittikten sonra da devam etmesini istediler. Kadınlarımız, evde hazırladıkları yiyecekleri kendi kapılarının önünde ve hiçbir ücret ödemek zorunda kalmadan satışını yaptılar. Ev harçlıklarını çıkarttılar. Mahalle olarak bu şekilde organizasyonların içinde olmak istiyorlar. Mahalleden, bir sebepten ötürü farklı mahallelere ya da şehirlere giden insanları da teşvik ederek, mahallelerine geri döndürmek zorundayız. Önemli sponsorlara ihtiyacımız var. İstedikten sonra bu kentin bu tarafını ayağa kaldırmak hiç sorun değil ancak herkesin bu duruma gerçekten inanması lazım. Turizmi, geleceği, insanları kurtarıyorsunuz. KUAKMER olarak kültür sanat köprüsünü kurmak için çalışıyoruz. Kuşadası Belediyesi'nden destek gördük. Ada Göz Hastane'si çok ciddi bir destek sağladı. Yerel Tarih Grubu Ali Ergül ve arkadaşları bizlere her anlamda destek oldular. Biz insanları kucaklamaya hazırız yeter ki bu kentte anlamlı ve kentin yararına işler yapalım.

Çocukların, ''dünyaya açılan penceresi, Sevil-Yaşar Altaş Eğitim ve Kültür Merkezi (SEYAKMER) Dijital ve Materyal Çocuk Kütüphanesi'nin kuruluşundan bahseder misiniz?

2012 yılı Emekli öğretmen Sevil Altaş, sağlığında, damadı Ercan Günaydın İzmir'de Kitabevi işletir. Ercan Bey'in de bir konağı var o zamanlar anne ve babasına ait. Kendisi ile bir araya gelerek binayı vakfa bağışlamasını istedim. Sevil Hanım bu binanın çocuk kütüphanesi olmasını istedi. Sevil Hanım ve kızı Meltem Hanım, bağışın yüzde ellisini vakfımıza, geri kalanını da Kuşadası Belediyesi'ne bağışladılar. Sevil Hanım'da, Yaşar Bey'de ortaokul yıllarımda benim öğretmenimdi. Bağışı aldıktan sonra hemen çalışmalara başladık. Projeler hazırlandı ve mimar arkadaşlarımız çalıştı. Proje hazırlanırken belediye ve valiliğimizden destek gördük. İhale ve sonrasında, inşaat projeleri derken binayı ayağa kaldırdık. Tabi bu süre zarfı içerisinde belediye başkanları da değişti. Esat Bey zamanında bağışlandı, Özer Bey zamanında inşaat devam etti ve hatta bitmişti ve Ömer Bey zamanında da açıldı binamız.  Aile,  amacına ulaştığı için çok mutlu oldu. Bugün, çocuklar, SEYAKMER'de binlerce kitaba rahatça ulaşabiliyorlar. Hem kitap okumak hem de birbirinden eğlenceli aktivitelere katılmak üzere tüm çocuklarımızı aramıza davet ediyoruz.

'Çocuklar Geleceğimiz'' felsefeniz ile eğitime sağladığınız katkıları bilmeyen yoktur. Bu noktada, öğrencilere burs sağladığınızı duydum. Hala devam ediyor musunuz?

KEGEV Yönetim Kurulu Başkan'lığımda 17. yılım. İlk yılımızda, yönetim kurulumuzdaki arkadaşlarıma, bursların çok önemli olduğunu ve olabildiğince, çocuklarımıza burs vermeyi öncelikli iş olarak belirleyelim dedim. O dönem 12 kişiye burs veriyorduk, bugün o sayı 75 kişiye çıktı. Biz bu noktada tamamen aracıyız. İnsanlar, kuruma güvendikleri için burs konusunda destek olmaya daha fazla gönüllü oluyorlar. Çocuklara destek olduğumuz için gerçekten mutlu oluyoruz.  Vakfımız, kurulduğu günden bugüne kadar, Kuşadalı ailelerin, lise ve üniversitede öğrenim gören çocuklarına burs vermeyi gelenekselleştirmiştir. Halen düzenli olarak, sekseni aşan öğrenciye burs verilmektedir.

Kuşadası'nı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu kenti turizmden önce bu kentte yaşayan insanlar için düzenlememiz lazım. Asıl bu kentte yaşayan insanların, kültürünü ve kimliğini oluşturmamız gerekiyor. Her şeyi paraya endeksledik. Bütün değerler bunun üzerine kurulmuş. Zenginlik para diye konuşuluyor ancak zenginlik insanın eğitimidir, değerleridir, kültürüdür ve bu kente olan bağlılığıdır. Bu konuların konuşulması gerekli. Umudum bu kısır döngünü değişmesidir. Bu bağlamda bu mahallelerin ayağa kalkması, hem kent kimliği hem de turizm açısından çok büyük önem taşımaktadır. Örneğin mahalleyi, bu kentin insanları için var etmek istiyoruz. Burada yaşayan insanlara saygı göstermemiz önceliğimiz olmalı. Kentteki geçmişimize saygı göstermemiz lazım. Bunun için de ne gerekiyorsa yapmalıyız. Kuşadası'nın, öncelikle, burada yaşayan insanlar için yaşanabilir bir kent olması lazım. Eksikliklerimizi belirleyerek, kente kazandırmamız gerekli. Sadece turizm anlamında değil, kültür sanat alanlarında da eksik yanlarımızı bulup ortaya çıkartarak projelerle giderilmesi lazım. Kuşadası olarak önceliklerimizin değişmesi ve daha kent insanına yönelik çalışmaları içine alan bir yol haritası izlememiz lazım diye düşünüyorum. Bunu başarabilirsek, bu kent, daha keyifle yaşanılır bir kent olacaktır.


  • post

Yorum Yazın