The White Lotus’un 4. sezonu hangi otelde çekilecek?
Hawaii’den Sicilya’ya ve Tayland’a kadar… The White Lotus, bu sarayları adeta dev bir set gibi kullanmayı başardı. Bu dördüncü sezon için, herkesin merakla beklediği bu dönemde Mike White, valizlerini Fransa’ya koymayı düşünmekte. Dizi, Four Seasons ile yürütülen bir pazarlama sözleşmesiyle bağlı olduğundan, zincirin bir konaklama noktası olacağı izlenimini güçlendirmektedir… Côte d’Azur, Alpler ya da Işık Şehri: Bu değerli destinasyonlar, mimari, tasarım ve tarih ile gelecek sezonun ideal senaryosunu şimdiden çizmektedir.
Saint-Jean-Cap-Ferrat burnundaki yarımadada yer alan Grand-Hôtel du Cap-Ferrat, Four Seasons Hotel zincirinin bir parçası olarak Côte d’Azur’in yüz yılı aşkın bir süredir efsanesi olarak pek çok ünlüyü ağırlamıştır; Winston Churchill’den Elizabeth Taylor’a kadar. Belle Époque tarzındaki mimarisi, temiz yüzeyleriylePierre-Yves Rochon tarafından yeniden kazandırılmış ve klasik zarafeti dikkatli bir modernlikle harmanlamayı başarmıştır. İç mekanda: açık mermerler, kalemli süslemeler ve çağdaş mobilyalar Grand Hôtel’ü lüksün zirvesi yapan unsurlardır. 1939’dan beri Cap’in simgevi havuzu olan Club Dauphin, cam bir fünikülerle birbirine bağlanır ve Slim Aarons tarafından fotoğraflanmıştır. Otelin bazı olağanüstü süitleri, Mike White’ın evreni için mükemmel birer aday olur.
Seride gördüğümüz güneşli evrenin aksine, bu dekor ahşap ve dağlardan oluşan yorumu ile kolayca kendini gösteriyor. Neden lobide müşterileri kar fırtınasıyla kilitleyen bir durum olmasın? Bu, Rivieranın kıyısında bir drama sahnesine dönüşür; arkadan ağaçların gölgesi altında gerginlikler ve sırlar yükselir. Sahil kenarında drama, gelecekteki favori karakterlerimiz lüks suitlerinde ya da havuz kenarında sırlarını paylaşırken; Fransız Rivierası manzarası eşliğinde biz de tüylerimizi diken diken oluruz.
2017 yılında açılan Four Seasons Hotel Megève, kapsayıcı ve konforlu bir chalet havasını modern bir mimariyle yeniden yorumluyor. Pierre-Yves Rochon tarafından tasarlanan bu mekanda ahşap, doğal taş ve cam gibi malzemeler, Alpleri sıcak ve sade bir şekilde içeren bu sığınağı oluşturuyor. Geniş camlı cepheler dağın içeri girmesini sağlar ve iç ile dış arasındaki sınır adeta kaybolur. Sade ve sofistike tasarımıyla bu otel, dağda rüya gibi bir konaklamanın her yönünü sunuyor: muazzam taş şömineler, zemine serili büyük kilimler, özel olarak tasarlanmış ahşap mobilyalar. İç mekanda, uzun bir kapalı-açık yüzme yoluna sahip spa bile, kendi başına bir sinema dekoru… Burada doğanın ön saflarında, zarif bir lüks atmosferi içinde bulunuyoruz. Karla kaplı kapalı bir çekim için ideal.
Seride gördüğümüz güneşli evrenin zıttı olan bu dekor, ahşap ve dağlardan oluşan bir atmosfer sunuyor ve kolayca içine çekiyor. Neden lobide müşterileri içeride kilitleyen bir kar fırtınası olmasın? Ateşin başında, sessiz tartışmalar kıskançlık ve ihanetleri su yüzüne çıkarırken, dışarıdaki temiz beyaz manzara muhteşem planlara ev sahipliği yapıyor. Son derece şık kıyafetler ve bolca ahşap dekorla, imza atıyoruz.