Kuşadası nasıl kurtulur?

Kuşadası nasıl kurtulur? Kuşadası nasıl kurtulur?

Sevgili okurlar,

Bir süredir ilgiyle takip etmekte olduğum SLK Haber sitesine yazılarımla dahil olmam konusunda tarafıma yapılan gayet nazik ve ilkeli davet neticesinde bugün ilk defa sizlerle buluşuyorum. Bana bu fırsatı yaratan SLK Haber ailesine en içten teşekkürü bir borç biliyor, ilkeli ve dürüst bir çizgi izlemekte olduğuna ve gelecekte de izleyeceğine inandığım bu büyük ailenin küçük bir parçası olmaktan onur duyduğumu belirtmek istiyorum.

1976 yılında daha kırk günlük bir bebekken Kuşadası’na getirilmiş, 2014 yılına kadar her yaz bu doğal ve tarihi zenginliklerin dimağda masal tadı bırakan coğrafyasına Ankara’nın kasvetli grisinden neredeyse kaçarak gelmiş ve nihayet 2014 yılında Ankara yabancı dil sektörünün akla gelebilecek her alanında zirveye çıkmış bir kariyeri Kuşadası aşkıyla arkasında bırakarak buraya yerleşmiş bir düşün ve eylem insanı olarak her birimizin bu kente ve insanlarına karşı sorumlulukları olduğu kanaatindeyim.

Bu sorumluluklarımızın ne kadar farkındayız veya ne kadarını uygulamaya geçirebiliyoruz soruları elbette kişilerin kendi vicdanları karşısında bir muhasebeye girmelerini gerektirecektir. Hem öğretmenlik hayatımda hem de özel hayatımda karşılaştığım kişileri bu muhasebeleri yapmaya yönlendirdiğimi beni şahsen tanıyanlar bilirler. Kuşadası gibi fevkalade doğa ve tarih zenginliğine sahip bir kentin giderek tüm bu büyüsünü kaybediyor ve hızla, doğanın kendisine bahşetmiş olduğu eşi benzeri bulunmaz silueti yerine dünyanın hemen her yerinde görebileceğimiz boş, ruhsuz, devasa bir beton yığınına dönüyor olmasındaki en büyük pay; kanaatimce, bu vicdan muhasebelerinden kaçınmayı profesyonel bir uğraş haline getirmiş makam ve mevkii sahipleridir.

İLKESİZ POLİTİKALARDAN BESLENENLER

Ne acıdır ki, günümüzde makam ve mevkii sahiplerinin ne yerelde ne de ülke genelinde ilkelerle herhangi bir bağdaşıklığı kalmamıştır. İşgal edecekleri makam ve mevkileri kişisel ve yakın çevre rantlarının artması için bir yatırım olarak görmektedirler. Bölge, il ve ilçelere göre seçilebilecekleri partilere büyük miktarda maddi yatırımlar yaptıktan sonra, elbette bu yatırımlarının getirisini almak için teşkilatlar içerisinde baskılar kurabilmekte; vatandaşların benimsemiş oldukları ilkeleri doğrultusunda herhangi bir parti için kullandığı seçme hakkının en kutsal karşılığı olan oylarını maddiyata gömülmüş ve her tarafımızı sarmış ilkesiz politikaları beslemek için kullanabilmektedirler. Bu durum, ülke siyasetinde en küçük ilçeden en büyük metropollere kadar aynı şekilde işlemekte; ilkesiz siyaset doğal olarak peşinden vasatlığı sürüklemekte; ilkesiz vasatlık kamu hizmetlerinde “liyakat” arayanların aradıklarını bulabilme şansını - bırakın samanlıkta iğne aramayı - çıplak gözle atom-altı evrende kuantum parçacıklarını görebilme seviyesine indirmektedir.

MÜTEAHHİTLERE PEŞKEŞ

Manevi dünyayı da tasvir edebilen nadir bilim-kurgu eserlerinde karşılaşılan “Karanlık Taraf”a giden yol olarak rahatlıkla özetleyebileceğim “ilkesizlik-vasatlık-liyakatsizlik” kısırdöngüsünün en çarpıcı örneğini maalesef Kuşadamızda yaşamaktayız. Olabildiğince genel bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde; en azından son 15-20 yıldır Kuşadası’nın yavaş yavaş, adına müteahhit denilen, bilimsel/akademik hiçbir tanımı olmayan ve hayal ile para ürünü bir sınıfa peşkeş çekilir hale geldiğini söylersek sanıyorum fahri-yerli tüm Adalılar hak vereceklerdir.

Kişisel olarak gözlemleyebildiğim son yıllarda ise, kent ve yaşam planlaması konusunda hem kuramsal fikirler üretebilme hem de uygulayıcı pozisyonunda bulunma açısından “Otorite” olması gereken makamlar rant üzerinden gerçekleştirilen pazarlıkların nihai onay dairesi seviyesine indirgenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, siyasetin hangi tarafında yer alınırsa alınsın, yurttaşlık bilinci ve kültürü ile bağdaşmadığı açıkça ortada olan bu kısırdöngüye gene ancak ortak bilgi ve çağdaş yaşam kültürü ile dur diyebiliriz.

Ortak bilgi ve kültürümüze küçük bir katkı yapabilmek ve cürümüm kadar etrafımı aydınlatabilmek için kamusal alanda sıklıkla kullandığımız ve makam sahiplerinin gücünü kendisinden aldıklarını varsaydığımız “Otorite” kelimesinin kısa ve bilimsel bir tarifini yapmak isterim. Otorite, tercüme edilmeden, aslı olan “authority” kelimesinin okunuşunu Türkçeleştirerek dilimize kazandırdığımız bir kelimedir. Bu kelimenin “güç” ile ilintisi, kelimenin kökü olan “author”dan yani “yazar, bir konu hakkında yazılı eser ortaya koyabilecek kadar bilgili ve bu nedenle nihai söz söyleyebilecek kişi”den gelmektedir.

KAMU OTORİTESİ ŞART

Herhangi bir konu hakkında bilgisi ve genel kültürü ile yazılı bir eser ortaya koyabilen kişilere “otorite” denebilir. Mesela, Mustafa Kemal Atatürk yazdığı eserlerle birlikte değerlendirildiğinde, eserlerini verdiği konularda bir otoritedir.

Atatürk’ün kurmuş olduğu ve yurttaşlık bağı ile aidiyetimizin bulunduğu Cumhuriyetimizin bir ilçesi olan Kuşadası’nda bu anlamıyla bir kamu otoritesi ortaya çıkmadıkça ne Belediyemiz ne de diğer idari birimlerimiz, çağdaş kent ve yaşam planlamasında hiçbir yeri olmayan müteahhit sınıfının onay makamı olmaktan öteye gidemeyecektir.

Bu yazıyı yazdığım an itibariyle, en genel biçimde ve kavramsal olarak, “gönlümün incisi” Kuşadamızda sürekli ortaya çıkan sorunların ana kaynaklarından birini tespit etmeye çalıştım. İlerleyen günlerde yazacaklarım ile bu genel sorunun yol açtığı tekil çarpıklıkları, yeni katıldığım SLK Haber ailesi içerisinde vaktim yettiğince analiz edebilmeyi umuyor, tüm okurlarımızın ve Kuşadalıların bayramını en içten duygularımla kutluyorum.

Saygı, sevgi ve sağlıcakla…


  • post

Yorum Yazın