Kuşadası’nda bir edebiyat elçisi!

Kuşadası’nda bir edebiyat elçisi! Kuşadası’nda bir edebiyat elçisi!

''Edebiyat, benim hayatım''diye başlamıştı ilk cümlesine. Sahiplik duygusu ve ardından gelen ''Aşk'', kelimelerin, hayat karşısındaki baş kaldırışının en büyük simgesiydi. Kitaplara adanmış bir hayatın hikayesi bu aslında… Çocukken; okuma yazma bilmezken, kucakta taşınan romanlar, boyu aşan kitaplıklar arasında kaybolan zaman ve sonu yine Edebiyat'a bağlanan bir hayat...

Kuşadası'nın tanınan ve çok sevilen Emekli Edebiyat Öğretmeni ve bugün KUAKMER'de, rolüne büründüğü ''Kültür ve Sanat Elçiliği'' ile tanınan Zerrin Boratav Bağçivan ile hayatı, öğretmenlik mesleği ve KUAKMER hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.

Zerrin Öğretmenim, kendinizden bahseder misiniz?

7 Şubat 1958 Aydın doğumluyum. Rahmetli annem her zaman, “Mersin'de olma, Aydın'da doğma” derdi doğumum sorulduğunda. Aydınlı olarak bilinirim çünkü çocukluk ve gençlik yıllarımın çoğu orada geçti. Hürriyet İlkokulu, Efeler Ortaokulu , Aydın Lisesi derken İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile eğitim ve öğretim hayatımı tamamladım. Annem Özcan, Eğriboz ve Selanik göçmeni, mübadili İyriboz ailesinden gelmişti. Ne kadar kendisini İzmir-Karşıyakalı hissetse de son yıllarında ise Aydın’ı derin bağlılıkla seven biriydi. Babam, Genel Cerrah Nazmi  ise İbradılı, Kadılar diye tanınan Boratav ailesinden olup yaşamının çoğunu İstanbul ve Aydın’da geçirmiştir. Çocukluğum, Abim Ahmet ve küçüğümüz Celal’le, babaannemizin sürekli yanımızda olduğu; anneanne ve birçok akraba, eş dostun sık sık gelip kaldığı, büyük , bahçeli bir evde geçti.

Aydın'dan ayrılıp üniversite için İstanbul'a gitmek nasıldı?

İstanbul Üniversitesi muhteşem bir okuldu. Bölümüm olan Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü isteyerek kazandım. Üniversite hayatımın öncesinde çalışkan, sosyal faaliyetlerle fazlaca ilgilenen bir öğrenci iken üniversite yıllarım bunun tam tersi bir boyutta ilerledi. Pasif bir öğrenciydim. O her zaman umduğum üniversite ortamını bulamamıştım. Daha öğrenci odaklı yoğun ve dopdolu bir ortam beklerken, öğrencilerin sadece not aldıkları bir ortam karşılamıştı beni. Hiç bir ortama da ayak uyduramadım zaten. Okula gitmekten çok günlerimin çoğunu sahhafları ya da İstanbul’u gezerek geçirdim. Kültürel anlamda İstanbul’un nimetlerinden fazlasıyla yararlandım. Derslerle aram çok iyi değildi ancak, o tarihlerde, dönemin en önemli Türkologları giriyordu derslerimize. Muharrem Ergin,  Mehmet Kaplan, Abdülkadir Karahan, Sadettin Buluç, İnci Enginün, Zeynep Kerman.  Kulak ucuyla dinlediğim derslerin bile ne kadar derin edebiyat tarihi olduğunu öğretmenliğe başladığımda fark ettim. Sonrasında mezun oldum ve hayata ilk adımlarımı attım.

Hayaliniz her zaman Edebiyat okumak mıydı? Ya da şöyle sorayım; Edebiyat ile aranızdaki ''Aşk'' ın kaynağı nedir?

Edebiyat benim hayatımdı. Annem anlatırdı; henüz küçücük bir çocukken ve de okuma yazma bilmiyorken bile yazıları açıp uzun uzun bakarmışım. Yazıya karşı merakım, çocukluktan gelme diyebilirim. Çocukken, okumaktan başka eğlencemiz de yoktu zaten. Aydın’da geçti çocukluğum ve o tarihlerde orada yapılacak farklı bir eğlence de zaten yoktu. Ailemin payını da asla unutamam. Hazır bir kütüphaneye doğdum ben. Rahmetli anne ve babamın, inanılmaz güzel kitapları vardı. Büyük bir kütüphanemiz vardı evde. Dedemden kalma çok zengin bir kitaplığımız da vardı. Yedigünler, Akbabalar kitaplarını okurduk. Kitapların, evimizdeki yeri o kadar özel ve güzeldi ki.. Evlenme yıldönümü ve doğum günlerinde birbirimize kitap hediye ederdik. Babamın, altın kitapları vardı; böyle ciltli ve üzerinde ayrıca renkli kapakları olan kitapların çoğu, yaşgünlerimizde bizim kütüphanemize girerdi.  Her ay birer kitap alırdı babam bana ve ağabeyime. Kim kitabını daha önce bitirirse, o'na, o ay içerisinde ikinci bir kitap hakkı verilirdi. Bu, bizi inanılmaz mutlu ederdi.  Babaannem, Halide Edip hayranıydı. Okuma yazma bilmediğim halde, onun anlatımlarıyla Sinekli Bakkal’ı , Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’nu öğrenmiştim. Yani, Türk ve dünya klasiklerini de çocuk yaşlarda öğrenme şansım oldu benim. Ailemin yanı sıra adını asla unutmayacağım, Ortaokul yıllarımdaki Türkçe öğretmenim, Fatma Ardıç’ın adını söylemeden de geçemem. Derslerde yazdığım kompozisyonlarımı çok beğenen ve hatta bir keresinde sınıfta okutan sevgili öğretmenim. Sınıfta bizlere okuduğu, Uyuyabilmek (Çehov) öyküsü, ufkumun genişlemesindeki ilk basamak taşını oluşturmuştur diyebilirim. Ufak dokunuşlar, aile, öğretmenler ve tabii ki kişisel merak, edebiyatı sevmemdeki etkenler oldu.

Mezun olduktan sonra Öğretmen olarak başladınız yeni hayatınıza.. Sonra ne oldu?

1 Nisan 1980 tarihinde, Aydın'da başladım Öğretmenliğe. O zamanlar, sadece beş il tercih edebiliyordunuz. Ben de son il olarak Aydın’ı yazmıştım ve Aydın oldu. Ortaokulu okuduğum okulda ki şu anda lise olan Efeler Lisesi'nde başladım ilk meslek hayatıma. O günü ne zaman düşünsem, babaannem gelir aklıma. Torunlarını karşısına alır ve vasiyet edercesine, ''Sakın doktor olmayın. Babanızın durumunu görüyorsunuz, siz öğretmen olun'' derdi. Ben öğretmenliğe başladıktan sonra öğrencilik hayatım boyunca çalışmadığım kadar ders çalışırdım. Babaannem bu halimi görür ve bu sefer de, ''Ah kızım, ben öğretmenliği kolay sanırdım, meğer çok zormuş'' derdi. Efeler Lisesi'nde, öğretmenlerimle, bu sefer meslektaş olarak yeniden karşılaşmak çok farklı duyguları da beraberinde getirmişti. Yirmi bir yaşımdaydım. Kıdemli öğretmenlerin yanında bir çaylaktım.  Öğrenciliğimden çok ders çalışıyor, her sınıf ve bölümden otuz saat derse giriyordum. Bir yandan da stajyerlik görevlerimi yerine getirmek için çabalıyordum.

Kuşadası'na gelişiniz nasıl oldu? Kuşadası Kaya Aldoğan Lisesi'nde devam ettiniz öğretmenliğe, değil mi?

24 Ağustos 1981 yılında, KuşTur Tatil Köyü’nde tanıştığım İbrahim Bağçivan’la evlenip çocukluğumdan beri çok sevdiğim Kuşadası’na yerleştik. O zamanlar Kuşadası'nda Edebiyat Öğretmeni yoktu. Kamil Aköz, öğretmenimiz vardı ve bayrağı kendisinden teslim alarak Kuşadası Kaya Aldoğan Lisesi’nde öğretmenlik hayatıma devam ettim. Okul sabahtan akşama kadardı. Çok yoğundu ve o zamanlar kredili sistem vardı. Kuşadası Kaya Aldoğan Lisesi, kredili sistemin, tamamen öğrenci odaklı olarak yapıldığı ender okullardan bir tanesiydi. Derslerin dışında da öğrencilerin diğer dallarda eğitimine de destek olmaya çalıştım. Okulun tiyatro kolu ya da müzik kolunda da çok güzel ve yararlı çalışmalarımız olurdu. Yılda bir kez öğrencilerimizi tiyatroya, operaya, baleye ve kitap fuarlarına götürüyorduk. Öğrenciler için bu geziler çok önemli ve yararlıydı. 20 yıl boyunca bu okulda öğretmenlik yaptım ve bu okuldan da emekli oldum. Bu okulun, benim hayatımda şu an bile özelliği hiç değişmedi. Çok severek çalışmıştım.

Emekli olduktan sonra hayatınıza ne şekilde bir yön verdiniz?

Emekli olmayı istedim çünkü öğrencilik ve öğretmenlik zamanlarımda zaman olmadığı için yapamadığım bir çok şeyi emeklilik hayatımda yaparım diye düşünüyordum. Öyle de oldu. Kuşadası'nda, Atatürkçü Düşünce Derneği'nde üye, yönetim kurulu üyesi ve başkan olarak büyük bir özveri ve zevkle uzun süre çalıştım. Sonra her zaman benim içinde olduğum bir oluşum olan KEGEV'le çalışmalara devam ettim. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne her zaman destek olmaya çalıştım elimden geldiğince. Bu arada,  Emekli Öğretmenler Derneği ile de yakın temas halindeydim. Hatta, Emekli Öğretmenler Derneği'nin kurmuş olduğu, Ada Başarı Dershanesi'nde üç yıl hizmet verdim. Kooperatif mantığı ile kurulmuş bir dershaneydi burası. O zamanlar, çocuklarımız, dershane için İzmir'e gitmek zorunda kalıyorlardı. Çocuklara, hem maddi açıdan hem de zaman açısından olumlu kazanımlar yaratmak adına bu dershane kurulmuştu ve çok ta iyi olmuştu. Emekli olduktan sonra hayatın içindeki çok güzel işlere dokundum ve bunun için ayrıca çok mutluyum.

Ve KUAKMER...

Vakfımız, “Kuşadası Eğitim ve Geliştirme Vakfı (KEGEV)” adını seçerek ve Vakıf Senedi’mizdeki amaçları gerçekleştirmek üzere, 9 MART 1990 tarihinde, Hüseyin Arabul, Ü. Naci Akdoğan ve Kuşadası Belediye Başkanı Lütfi Suyolcu’nun önderliğinde kurulmuştur. Kuruluşa katılan ve isimleri Vakıf Senedi’ nin sonunda belirtilen 51 Mütevelli Heyet Üyesi adına bu üç isme ilaveten Hasan Tonbul, Sıtkı Kayalı, Kamil Aköz, Ali Alkış, Gündüz Kutucu vakfın kurucu üyeleri olarak belirlenmiş ve kuruluş işlemleri onlar tarafından sonuçlandırılmıştır. Zehra Kutlu, 1996 yılında, %50 hissesinin bulunduğu, “Müftünün Evi” olarak bilinen evde kendine ait hissesini Vakfımıza bağışlamıştır. KEGEV, Kalan % 50’sini de diğer mirasçılarından almıştır. Vakfımız, Kuşadası Belediyesi’nin ve Sayın Hüseyin Arabul’un destekleriyle, tarihi binayı ayağa kaldırmış, 7 Eylül 2015 tarihinde, KEGEV Kuşadası Özel ARABUL Kültür Merkezi’ni yani herkesin bildiği adıyla KUAKMER’i, Kuşadalıların hizmetine açmıştır. O zamanda,  Yönetim kurulu Başkanı Şefik Sözer'in dirayetini de asla unutamayız.

Bu hayalin gerçekleşmesindeki asıl isim, aslında Özel Arabul Hanım'dır. KEGEV'in kurucusu Hüseyin Arabul'un eşi olan Özel Arabul, uzun süre kanser tedavisi görmüş ve vefat etmiştir. Adalızade Merzarlığı'na defnedildi. Kendisi buralı değildi ancak Kuşadası'nı çok fazla severdi. Cenazesi esnasında,   Hüseyin Bey,  Şefik Bey'e,  eşi için Kuşadası'nda bir şey yaptırmak istediğini söylemiş. Zaten yarıda kalan binamız vardı ve konuyu kendisine açtık. Çok kısa bir zaman diliminde bu binayı ayağa kaldırdık. Çok güzel bir törenle açılışımızı yaptık ve binamızın kapılarını Kuşadalılar'a açtık.

KUAKMER açıldıktan sonra neler yaptınız? Bugün, neler var KUAKMER'de?

Açılışından bu güne çok iyi bir ekiple birlikte çalıştık. Bina, Ege Üniversitesi Müzecilik Bölümü Profesör'lerinden Engin Berber'in danışmanlığı ışığında yapıldı. Bağışçılarımız var ve binanın içerisinde bulunan eşyaların bir çoğu tedarikçilerden alındı. Tamamen kişisel gayretlerle yaptık çalışmalarımızı. Toplantılarımız oldu. Binanın odalarını ne yönde şekillendireceğimizi konuştuk uzun uzun.

Müze alanları büyük ilgi görüyor...

Bugün, KUAKMER'de en geniş alan, müze odaları ve galeriler için ayrılmıştır. Üç boyutlu, ''Kuşadası Tarihi Yerler Haritası'' ile Anadolu Parsına'' ait bir replikanın sergilendiği zemin kattaki büyük galeri, Kuşadası Gençlikspor ve İnter Futbol Kulübü arasında, 1966 yılında gerçekleşen kardeşliğin işlendiği bir odaya açılmaktadır. Hediyelik Eşya Reyonu yine zemin katta bulunmaktadır. Ahşap bir merdivenle birinci kattaki küçük galeriye yani Büstler Sofası'na ulaşılıyor. Müzeyle ilgili ilk odada, bugün Kuşadası'nda artık yapılmayan çömlekçilik, semercilik ve yemencilik meslekleri canlandırılmıştır. İkinci odada ise Kuşadası'na değer katan Mübadiller'in öyküsü canlandırma senaryoları eşliğinde anlatılmaktadır. Kültür merkezine ismini veren müteveffa F. Özel Arabul’un şiir, masal ve tiyatro kitapları; el yazısı notlarıyla topladığı afiş, broşür ve gazete kupürleri; bazı şahsi eşyaları ve gümüş varak kaplamalı polyester bir büstü de yine ayrı bir odada sergilenmektedir.

Odalarımız ayrı ayrı projelere açılıyor...

Müze odaları dışında, Örneğin, ''Masal Odamız'' başlığı altında, Çocuklara Masal Anlatma projesi hazırladık ve Melek Sözer bu konuda elinden gelenin en iyisini yaparak kısa zamanda çocukları KUAKMER ile buluşturmayı başaran isimlerden biri oldu. ''Yazarlar'' bölümümüzde, Kuşadalı ve Kuşadası dışından farklı konularda yazarlarımızı konuk ederek, söyleşi ve imza günleri düzenledik ve devam da ediyoruz. Didem Tarlalı, ''Büyüklere Masallar'' projesi ile yine ayrı bir rengimiz oldu. Konser, dinleti, panel  ve sergi etkinliklerimiz ile Kuşadası'nı kültür ve sanat ile buluşturmaya devam ediyoruz.

KUAKMER'e ''ilk gelen konuklarınızı ''hatırlıyor musunuz?

Evet hiç bir zaman da unutamayız o günü. Halim Yazıcı, Beraber ve Solo Ölümler kitabıyla ilk konuğumuz olmuştu. Çok güzel ve kalabalık bir ortamdı. Kendisi gelirken yanında şair, yazar ve ressam arkadaşlarını da getirerek bize çok büyük bir ilk konuk hediyesi getirmişti. Bu yüzden KUAKMER'de ki yeri çok özeldir ve her zaman da özel olacaktır. Yine, ilk sergimiz de Gülce'nin seramik sergisiydi ve o da çok güzel bir etkinlik olmuştu.

KUAKMER'de kalabalık bir ekiple mi çalışıyorsunuz?

Bugün, Kuşadası F. Özel ARABUL Kültür Merkezi (KUAKMER) binasında, Şadiye Evgin – KEGEV Müdürü, Eylem Akgün – KUAKMER Sorumlusu, Nazmiye Kocabaş – Sanat Tarihçi, Güldem Kaya – Kafeterya Görevlisi, Hakan Karataş – Güvenlik görevlisi çalışanları ile hizmet vermektedir. Vakfımız, KEGEV Gönüllü Danışmanları, Hüseyin Arabul, Melek SÖZER ve Özcan Yurdalan’nın destekleri ile yine projelerine devam etmektedir.

KUAKMER'i nasıl bir gelecek bekliyor?

Burada herkes aynı heyecanı taşıyor. KUAKMER bu ruha sahip arkadaşlarımız sayesinde daha çok uzun yıllar Kuşadası'nı sanatla buluşturmaya devam eder diye düşünüyorum ve buna inanıyorum. Temelleri çok sağlam atılan bir yer burası o yüzden içim hem bugün hem de yarın için çok rahat.


  • post

Yorum Yazın