Caretta’ların yumurtlama alanları traktör ve kepçelerle talan edildi!
Deniz Galip Oygür, koruma altındaki Deniz Kaplumbağaları’nın yumurtlama alanı olarak ilan edilen Kuşadası Karaova Sahili’nde tanık olduğu tutarsızlıkları kaleme aldı. İşte o yazı;
GÖSTERMELİK GÖSTERGELER...
Sevgili okurlar,
SLK Haber bünyesindeki ilk yazımda genel hatlarıyla Kuşadası’nın çevre ve doğal yaşamla ilgili nasıl bir yozlaşmaya sürüklenmekte olduğunu Ada’ya yerleşmiş bir gözlemci olarak irdelemeye çalışmıştım. Bu ikinci yazımda ise konuyu Mayıs ayı içerisinde karşılaştığım bir örnekle somutlaştırmaya çalışacağım.
Genel olarak tüm ülkede ve dolayısıyla yerel yönetimlerde de maalesef alışageldiğimiz, alışageldikçe kanıksadığımız ve kanıksadıkça başka türlüsünün mevcudiyet ihtimalini bile düşünemediğimiz bir kavramdan bahsederek giriş yapmak istiyorum: Tutarsızlık.
Düşünce ve felsefe dünyasının kapısını aralamayı bir kenara bırakalım, eşiğinin ucundan içeri bakmaya çalışan herhangi birimizin dahi bilebileceği üzere tutarlı olabilmek; yani kişinin düşündüğü ve söylediğiyle eyleminin birbiriyle kesinkes örtüşebilmesi, güçlü zihinlere sahip olabildikleri için tarihe mâl olmuş büyük filozoflar da dahil olmak üzere az bulunan bir değerdir. Düşünce sistemleri ve bunları öne sürme yöntemleri ile dünyayı sarsabilmiş büyük düşün insanlarının üzerinde uğraş verdiği, olabildiğince soyut etik veya ahlak felsefesi sorunları karşısında tam anlamıyla söylem ve eylemde bir tutarlılık beklemek elbette pek de gerçekçi olamayabilecektir.
Ne var ki, bugün sizlerle paylaşacağım ahlaki tutarsızlık durumu ne bu kadar afaki ne de bu tutarsızlığın açığa çıkması için ahlak veya etik felsefesi üzerine çalışan filozoflarınki kadar yüksek bir düşünce gücü gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz hafta itibariyle sekizinci yaş gününü kutlamakta olduğumuz ve ülke genelinde Gezi Hareketi olarak kavramlaştırılan; çevre duyarlılığı ve insanın doğaya karşı değil, aksine doğayla birlikte gelişmesi gerekliliğini vurgulayarak ortaya çıkan halk hareketinin uzun dönemli getirilerinden biri de ülke genelinde iktidara sahip olan siyasi gücün karşısına daha çevre-duyarlı söyleme sahip bir muhalefet yerleştirmek olmuştur. Ne var ki, ülke genelinde çevre ve doğa katliamlarına sesini yükseltmeye çalışan muhalefet kesimi, yerel iktidarı elde ettiği Kuşadası’nda yasa ve kanunları bir kenara bırakalım, kendisinin ortaya koyduğu kıstaslara dahi uymamaktadır. Doğal yaşamı savunma göstergesi olarak Rize, İkizdere’deki taş ocağı civarındaki derelerin kurutulduğunu, balıkların öldüğünü haykıran milletvekillerine sahip bir siyasi hareket, Kuşadası Karaova sahilinde aşağıdaki fotoğraflarda ortaya konan tutarsızlık abidesine sebep olmakta hiçbir beis görmemektedir.
Kuşadası Karaova sahilinin deniz kaplumbağalarının yumurtlama mekanlarından biri olduğunu Kuşadası’nda yaşayıp da bilmeyen yoktur diye tahmin ediyorum. Türkiye sahillerinde deniz kaplumbağalarının yumurtlama dönemlerinin de Mayıs-Ağustos ayları arasına denk geldiği kısa bir internet araştırması ile rahatça bulunabilmektedir. Bu bilgilere daha ayrıntılı sahip olan çeşitli kurumların da bulunduğunu da aşağıdaki fotoğraflardaki tabeladan da anlayabiliriz.
Bu fotoğrafların yüzümüze adeta çarptığı asıl vahim durum ise, yukarıda anlatmaya çalıştığım söylem/eylem tutarsızlığını maalesef açık, akıcı, duru ve yalın bir biçimde ispatlıyor olmasıdır.
Mayıs ayı itibariyle deniz kaplumbağalarının yumurtlamış olma ihtimaline rağmen sahildeki kumların herhangi bir önlem alınmaksızın, kumlar üzerinde izlerini gördüğümüz traktör veya kepçe marifetiyle gelişigüzel, hallaç pamuğu gibi atılmış olduğu alanda aralıklarla dikilmiş bilgi ve uyarı tabelaları da mevcut. Bu bilgi ve uyarı tabelalarının Kuşadası halkına yönelik hazırlanmış olduklarını zannediyorum(!).
Eğer bütün bunlar ilahi bir komedya niteliğinde sergilenen interaktif bir tiyatro oyunu değil ise, “Deniz Kaplumbağalarını Koruyalım” şeklinde karşımıza çıkan bu göstermelik göstergelerin deniz kaplumbağalarını kimlere karşı korumak zorunda olduğumuzu şüpheye mahal vermeyecek şekilde anlatmakta olduğu aşikardır.
Çevre veya doğal yaşama yönelik bu gibi yanlış uygulamaların, tutarsızlıkların ülke genelinde ne kadar büyük sorunlara yol açtığını bu yazıyı hazırlarken ulusal basına düşen ve Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj (deniz salyası) felaketi örneğinde de çok net görebilmekteyiz. Bu konunun bir boyutu. Çevre ve doğal yaşamın korunması hususlarında eminim ki benden daha bilgili ve yetkin kişiler gerekli mücadeleyi vereceklerdir.
Konuyu siyasi ahlak penceresinden incelediğimiz durumda ise görüyoruz ki, halkımızın büyük öngörüyle ortaya koyduğu “perhiz ve lahana turşusu” orantı formülünde olduğu üzere bu göstermelik göstergeler ile günü kurtarmaya yönelen siyasi hareketlerin yıkıcı zararı yalnızca kendilerine veya çevre ve doğal yaşamın korunması gibi ulvi hedeflere yönelmemektedir. Tutarsızlık, ilkesizlik ve liyakatsizlik üçgeni içerisinde söylem/eylem örtüşmesi bir kere bozulduğunda tüm siyasi iklim, domino taşlarının birbiri ardına devrilmesi misali büyük bir yıkım yaşamaktadır.
Hem ülke genelinde hem de yerel yönetimlerde, çevre ve doğa temalı muhalefet hareketi sosyal medyada olduğu kadar sokakta da karşılık bulmuş, halkın bu yöndeki istek ve iradesini ülke gündemine taşıyabilmiştir. Bu söylemler ile siyaset içerisinde kendine yer bulmuş olan herkesten doğal olarak bu söylemlere uygun hareket etmesi beklenecektir. Ancak, çevre ve doğaya yönelik duyarlılıklar üzerine inşa edilmiş siyasi söylemler iş başına geldikten sonra eyleme dönüşmediklerinde, hatta tam aksi yönde eylemlere yol açacak bir vurdumduymazlık sergilendiğinde bozulan ve kirlenen tek şey çevre ve doğa mücadelesi olmamaktadır. Halkın siyasete ve siyasetçiye duyduğu güven, mücadeleye katılma arzu ve azmi de kırılmaktadır. Halk, sözüne güvenilecek bir kişi veya kurum bulamadıkça elbette demokratik kurumlara ve işleyişe sırtını dönmeye başlayacaktır.
Vatandaşları öğrenilmiş çaresizliğe mahkûm bırakan, demokratik kurumlara ve işleyişe güvenimizin kaybolmasına yol açan bu gibi apaçık tutarsızlıklar hem doğanın hem de siyaset kurumunun dengesini bozmak suretiyle yalnızca yaşanılan bölgeyi değil ülkenin tamamını ilgilendiren bir ahlak sorununa dönüşmektedir.
Bu sorunun muhataplarına karşı halk olarak hep birlikte “Deniz Kaplumbağalarını Koruyalım!” uyarısında bulunmamız Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kuşadalı yurttaşlar olarak gene en çok bizlerin sorumluluğudur.
SLK HABERYazarımızın Diğer Yazıları
HİÇBİR ŞEY GİZLİ KALMAYACAK!