Böyle giderse ağacı ve yeşili sadece mezarlıkta göreceğiz

Böyle giderse ağacı ve yeşili sadece mezarlıkta göreceğiz Böyle giderse ağacı ve yeşili sadece mezarlıkta göreceğiz

Mustafa Bayraktar: Önce, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı’nın “kurtardık” diye önünde nutuklar attığı Tariş arazisi gitti, şimdi Kasım Yaman Parkı talan ediliyor. Geriye ne kaldı?

 

Bundan yaklaşık 1.5 yıl öncesine kadar bir siyasi partinin ilçe Başkanı’ydı Mustafa Bayraktar. Ama o’nu dinlediğiniz zaman anlıyorsunuz ki, Kuşadası sevdası, Kuşadası’na karşı duyduğu aidiyet; temsil ettiği, rozetini taktığı partinin çok ama çok önünde.

Şimdilerde siyasetin dışında, ama Kuşadası’nın tam kalbinde. Büyük bir ihtimalle siyasi sorumluluk üstlendiği dönemden çok daha fazla soluyor artık Kuşadası’nı.

slkhaber.com olarak Bayraktar’la ilk sohbetimizde Kuşadası gündeminde her ne varsa, konuşmaya çalıştık. Eskilerin deyimiyle daldan-dala atladık. Ama hep siyasetin dışında, Kuşadası’nın göbeğinde kaldık.  İşte Mustafa Bayraktar’ın gözünden Kuşadası’ndaki son durum:

-Bugünlerde en çok konuşulan konulardan biri Kasım Yaman Parkı. Sen ne diyorsun bu düzenleme çalışmaları için?

-Orası hepimizin çocukluğunun geçtiği yer. Sadece bizim değil. Büyüklerimizin de geçmişi yaşadıkları bir alan. Burada yaşayan herkesin oraya ait anısı var mutlaka. Yani Kuşadası için çok özel bir yeri var o parkın. Doğrusu düzenleme yapıyoruz deyip orada ağaçların kesilmesi insanın içini acıtıyor. Orası öyle kalmalıydı. Oraya vurulan her kazma geçmişimizden bir parçayı kopartıyor. Aslında Kuşadası’nın geçmişinden öyle şeyler kopartılıyor, geçmişin izleri öyle sistemli silinmeye çalışılıyor ki, anlatamam…

-Tariş arazisi de geçmişin izlerini taşıyan bir bölge değil mi?

-Elbette. Taa 1900’leri başından gelen bir miras. Ama gelinen noktaya bakın. Büyükşehir Belediye Başkanı burası için referandumlar yaptı, şöyle değerlendireceğiz, böyle değerlendireceğiz dedi. Ama şimdi. Bir beton adası oldu neredeyse. Ne oldu referandum, ne oldu halka verilen sözler? Hepsi unutuldu gitti…

-Sence bu işin sonu nereye varacak?

-Belli değil mi? Böyle giderse Kuşadası’nın nefes almak için sahilinden başka bir yeri kalmayacak. Ağacı da ancak Adalızade Mezarlığı’nda görebileceğiz…

-Çarşıda durum nasıl?

-Pandemi nedeniyle işler malum. Çoğu esnaf siftah bile yapamadan kepenk kapatıyor. Bu yetmiyormuş gibi bir de Belediye’nin düzenleme kararı çıktı insanların karşısına. Yok vitrinini yenileceksin, yok tente takacak, yok tabelan şöyle olacak. Bir anda mekanına göre insanların karşısına mekanın büyüklüğüne göre 20 bin liradan başlayıp 50 bin liraya kadar ekstra masraf çıktı.

-Sence bu işe kalkışmak hata mı oldu?

-Zamanlama bakımından hatalı oldu. Bunu belirli bir sürece yaymak gerekirdi. Güzel olan hiçbir şeye karşı değiliz. Ama burada bir zamanlama hatası var. Esnafı bu yok zamanında sıkıştırmak yerine hayatın normale dönmesi beklenerek belli bir süre tanınsaydı kimse itiraz etmezdi. Ama böyle bir dönemde böylesine bir dayatma hiç hoş olmadı.

- Pandemi seferleri kruvaziyer seferlerini de vurdu. Son bir yıldır gemiler de müşteri getirmedi değil mi?

-Deniz bizim denizimiz ama ne yazık ki limanın Ada’ya faydası kalmadı. Limana gelen turist, limandan dışarı çıkamıyor ki… Önce limanın içinde alışverişini yapıyor, sonra ver elini Efes, ver elini Meryemana. Gelen turist çarşıya çıksa, gönlünün istediği gibi gezebilse Kuşadası’na faydası olur. Tabii Kuşadası esnafı da bu tür ziyaretlere hazırlıklı olmalı. Etiketini ona göre ayarlamalı, mekanını, kendini ona göre ayarlamalı.

-Sence işin çözümü ne?

-Deniz de Kuşadası’nın, liman da Kuşadası’nın. Limanın Kuşadası ekonomisine katkısı olsun isteniyorsa, turistin sadece limanın içindeki dükkanlara, AVM'lere, Selçuk'a mahkum edilmesinin önüne geçmek gerekir. Çıksın insanlar Kuşadası’nı gezsin, buradaki esnaftan diledikleri gibi alışverişini yapsın. Onları liman içinde tutmak, oradaki dükkanlardan ve AVM'lerden alışverişe zorlamak esnaf ve Kuşadası ekonomisine zarardan başka hiçbir şey değil.

-Belediyeye gelirsek… O cephede durum ne sence?

-Bu yönetim iş başına geldiğinde, çok fazla işçi var dendi. Sonra bir baktık ki, bir taraftan adam çıkartılıyor, bir taraftan da çıkartılandan fazla adam alınıyor. Şu an belediye çalışanları hak ettikleri maaşları aylar sonra alabiliyor. Gelene de yazık, gidene de, kalana da. Hepsi ekonomik sıkıntı içinde. Zaten aldıkları paralar belli. Herkesin borcu-harcı var. Sen borcunu zamanında ödeyemezsen nasıl rahat geçinirsin. Hele bir de bankaya borcun varsa. Banka belediye maaşını yatırmamış bekler mi? Beklese ne olur. 1 liralık borç en faza 2 lira olur. Böyle bir anlayış olur mu?

-Kadro şişiriliyor yani…

-Tabii ki. Belediye yönetimi, kendisine oy verenlere şirin görünmek için durmadan adam alıyor. Alıyor da maaşını bile ödeyemiyor. Oysa yeteri kadar ve doğru insanlarla çalışılsa, hem çalışan geciken maaşları yüzünden mağdur olmaz, hem de belediye fazladan ücret ödemeyeceği için halka daha iyi hizmet eder.

-Peki belediyenin kadrolaşma anlayışını nasıl buluyorsun?

-Dışarıdan Kuşadası’na getirilen elemanlardan söz ediyorsun anladığım kadarıyla. Mantık alır gibi değil bu uygulama. Sanki Kuşadası’nda bu işleri yapacak nitelikte insan yokmuş gibi parti kartviziti ile, o’nun bunun telkini ve tavsiyesi ile adam istihdam etmek Kuşadası’na ne kazandırır? Hiç. İhtiyaç varsa bakın altını çizerek söylüyorum; ihtiyaç duyulan eksik olan eleman Kuşadası’ndan karşılanmalı. Eleman ithal ederek Kuşadası’na fayda sağlayamazsınız.

 


  • post

Yorum Yazın