Kuşadası'nın kaybedilen geçmişi bu ‘oda’da saklı!

Kuşadası\'nın kaybedilen  geçmişi bu ‘oda’da saklı! Kuşadası'nın kaybedilen geçmişi bu ‘oda’da saklı!

En son ne zaman dökmüştü insanlara içini? Yaşarken, ''sır'' kalmanın anlamsızlığı.. Dört duvarının ardında sakladıkları… Geçmişe özlem var mesela... Ayşe Teyze var komşusuyla kapı önü sohbet eden... Kervansaray'ın önünden geçerken, fotoğraf karesine yakalanan balıkçı Hasan amca var siyah beyaz gülümseyen… Çocuklar var eski bayramlardan kalan, ellerinde bayraklar… Çocuklukları var bir çoğunun... Ata'sı var; anası ve babası... Bugün, adını hatırlayamadığı akrabası... Kayıpları var; adı sadece mezar taşında yadigar… Oda'da gezdim karış karış Kuşadası'nı ve hissettim… O an, her bir köşede, nostalji kokan eşyaların selamını duydum; ''Hoşgeldin!''

Oda'nın hüznü vurmuş yüzüne… Anlatırken ''oda”nın hikayesini, parmak uçları ile biz geldik dercesine, nazikçe uyandırıyor geçmişin tozlu raflarını... Kuşadası'nın, ''Yaşayan Belleği'', Tarihçi Ali Ergül ile geçmişten bugüne Kuşadası'nı ve Kuşadası'nın geçmişini sakladığı ''oda''sını  konuştuk.

Kale Kapısı'nın altından geçtiniz mi artık dönüşü yoktur; ''Kuşadalısınız''...

1950 yılında, Safranbolu'da doğar Ali Ergül. Ankara'da, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nde henüz öğrenci iken, 1967 yılının Nisan ayında düzenlenen okul gezisiyle Kuşadası'na gelir. O günleri sorduğumda, ''Kale kapısından geçip geçmediğimi ve köşesindeki meşhur yuvarlak taşa basıp basmadığımı hatırlamıyorum. Muhakkak, Kale Kapısı'nın altından geçmiş ve farkında olmadan yuvarlak taşa basmış olmalıyım ki zira altı ay sonra bu sahil kasabasında yaşamaya başladım'' diyerek, Kuşadası'na ilk geliş hikayesini, bizlere, tarihçi bakış açısı ile anlatıyor.

Memleketten kopup, Kuşadası'nda yeni bir hayat kurmak...

Kuşadası'na gelişi, 1960'lı yılların ikinci yarısına denk gelir. O zamana kadar Ergül ailesi, Zonguldak'ta, 1957 yılında açmış oldukları pastaneyi işletmektedirler. Hayatında değişiklik yapma zamanının geldiğine yine aynı tarih aralığında karar veren Ergül, okulun ara tatillerinde çalışmak üzere Kuşadası'na gelir. Bu küçük sahil kasabasının ritmine kısa zamanda ayak uydurmayı başaran Ergül, üniversiteden mezun olduktan sonra da burada yerleşik bir düzen kurmaya karar verir. Yurt dışına giderek, otelcilik eğitimleri alır ve döndükten sonra da zaman kaybetmeden iş hayatına atılır. Tusan Otel'i kiralar ve 1980 yılına kadar vatandaşlara hizmet verir. Ardından otel satılır. Yeni otel binası arayışı içerisine giren Ergül, bugün, öğretmen evi olarak kullanılan binayı kiralayarak, Mini Tusan Otel'i hayata geçirir ve 1991 yılına kadar yine otelcilik alanında hizmet verir. Çalışma hayatının yanı sıra sosyal faaliyetlere de zaman ayıran Ergül, günümüzde adı KODER olan ancak o tarihlerde, Kuşadası Otel Motel Pansiyon Lokanta İşletmecileri Derneği olarak bilinen toplulukla çalışmalara katılır. Lions Kulübü'nün kuruluşunda yer alan Ergül bir dönem de kulübün başkanlığını yapar. 1992 yılında, Kuşadası Ticaret Odası'nın temelini atar ve ilk Başkan'ı olarak adını tarihin satırlarına yazdırır. 2004 yılına kadar başkanlık görevini sürdürür. 1990-1991 yıllarında, Birinci Körfez Savaşı patlak verir. Turizm de krize girer. Birçok vatandaş gibi Ergül'de iş değişikliği yapmak ister ve bugün İnönü Bulvarı üzerinde bulunan Yörük Fırını'nı, 1990 yılında açar. Ergül, aile mesleği olan fırıncılığa o tarihlerden bugüne kadar da sahip çıkar.

Kuşadası hakkında belge ve fotoğraf topladım...

Kuşadası'na geldiği 1960'lı yıllardan itibaren, aldığı tarih eğitiminin verdiği merakla, bu sahil kasabasında yaşayan yerel halkı daha fazla yakından tanıma sorumluluğunu da beraberinde getiren Ergül, hiç zaman kaybetmeden kolları sıvar. 1980-1981 yılından itibaren, Kuşadası hakkında bilgi toplamaya başlar. Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerin üzerine yazılmış sınırlı sayıda ve dağınık halde bulduğu yüzlerce belge, kitap, dergi, gazete ve fotoğrafı büyük çabalar sarfederek tek bir çatı altında toplama çalışır. Çıktığı bu yolda, son yüzyıl içerisinde, Kuşadası'nda yaşanan olayları bir araya getirmek ve kronolojik olarak birbirine bağlamak için Kuşadalı büyüklerin desteğini fazlasıyla görür. Nitekim, belge ve fotoğraflar biriktikçe bir noktadan sonra, ''halka sunulma'' düşüncesi devreye girer. Kuşadası halkının bu kaynaklara ulaşması ve beraberinde ilginin artması, ileride daha fazla kaynağa ulaşabilme noktasında kapıları açacaktır.

Geçmişini bilmeden bu kente sahip çıkamazsınız...

Ergül, yaptığı araştırmalar sonucunda, Kuşadası'nın son 60-70 yılda kimliğini kaybettiği gerçeği ile karşı karşıya kalır. Kuşadası'nın eski çağlarına ve Osmanlı Dönemi'ne ait kayıtlar ve bilgiler, yıllıklar halinde yayımlanmış iken özellikle Cumhuriyet'in ilanı ve mübadele sonrasına ait bilgi ve belgelerin yokluğu karşısında, Kuşadası'nı karanlık bir çağın içerisinde bulur. Kuşadası, o tarih aralıklarında, adeta hafızasını yitirmiştir. 1970 ve 1980'li yıllarda, Kuşadası'na göçlerle gelenler, kendilerine kalan mirasları, cüzzi denecek rakamlara satarak, geçmişlerinden kalan parçaları da bu şekilde kaybederler. 1970'li yıllara kadar 5-6 bin olan nüfusun 55-60 binlere çıkması ve her gün artan para kazanma hırsı, bu şirin sahil kasabasının geçmişini bir sonraki nesillere aktaralım düşüncesiyle bir türlü bağdaşamamıştır. ''Bu kente sahip çıkmamız için geçmişimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor'' düşüncesi ile yola çıkan Ergül, ''Kuşadası'nın, bizden öncesi olduğu gibi bizden sonrası da olacak'' derken, amacının, gelecek nesillere kıymetli bir hediye bırakmak olduğunun altını kalın bir şekilde çizer.

Kuşadası'nın ''Geçmişi''ni muhafaza etmek bizim görevimiz...

Ali Ergül'ün, Kuşadası'nın geçmişinin izini sürmesi, aslında, kaybolan devasa bir yap-bozun parçalarını bulup birleştirmeye benzer. Her parça farklı bir dehlizdedir şimdi. Bir şeyi biriktirmeye başladıktan sonra insanın, zamanla, dikkatinin o alana fazlasıyla yoğunlaştığını söyleyen Ergül tüm bu süreç boyunca aynı dikkatle sürer parçaların izini. Bu zaman diliminde, eski paraları biriktirmeye de başlar. 10 sentle başladığı zevkli uğraş bir süre sonra kabına sığmayan bir koleksiyona dönüşür. Yurt dışına giden arkadaşlarından gelen bozuk paralar ve elinde eski para olan insanlardan, belirli bir ücret karşılığında satın alınanlar sayesinde,  koleksiyonu kısa zamanda genişler ve ''oda''da ki yerini alır. Belgeler, fotoğraflar, bilgiler, eski paralar, pullar derken, ''oda''nın belleği dolar. Adım atacak yer kalmayıncaya kadar odanın içine yerleştirilen üzeri camlı masalar, dev gibi dolaplar, üst üste kolilerde hazır duran ve raflara kaldırılmayı bekleyen dosyalar; duvarı boydan boya kaplayan tablolar artık yeni bir yer arayışı düşüncesini de beraberinde getirir. Çok zordur kaynakların muhafazası ve bir o kadar da özen istemektedir. Yüzlerce kaynak karşısında, dairenin yetersizliği, her geçen gün kendisini biraz daha fazla gösterirken, oda'nın daha güvenli ve sağlıklı bir yere taşınması gerektiğinin altını birkez daha çizer Ergül. Taşınma işleminin kurumsal boyutu ve birbiri ardına değişen Belediye Başkan'ları karşısında, sadece, ''Bir gün, mutlaka, Kuşadası'nda müze ya da uygun bir ortam sağlayacağız, buna inanıyorum. Çözüm bulunmasını bekliyorum.'' diyebiliyor.

Kuşadası'nın,''Öz''ü gün yüzüne çıkıyor...

Kuşadası'nın saklı kalmış tarihini büyük bir özenle ortaya çıkartmaya çalışan Ergül diğer yandan da Kuşadası'nı Kuşadası yapan her ne varsa, hayatın içinde yaşatmaya çalışır. Lions Kulüp'te, Kuşadası'nın eski ve yeni fotoğrafları bir araya getirilerek bir takvim hazırlanır. Farklı bir çalışmada, 10 adet kartpostalın üzerinde hayat bulur bu sefer Kuşadası. İnsanların, özel günlerde bu kartpostalları birbirlerine göndererek Kuşadası'nı göstermeleri ve bu sayede sahiplik duygusunu geliştirmeleri, hazırlanan çalışmanın ana amacını oluşturur. Eski ve Yeni Kuşadası arasındaki fark daha net görülür o kartpostallarda. Fotoğrafların kartpostallardaki gücü, Öz Kuşadalılar Derneği'nin kurulması ile daha da sağlamlaşır geçmiş adına; birliktelikten yepyeni bir Kuşadası doğar.

''Yerel Tarih Dergisi'', geçmişe ışık tutmaya başlıyor...

Zaman içinde boyunu geçen birikimler, kendisi ile aynı düşünceyi paylaşan arkadaşları da bir araya getirir. Çevresinde, bireysel olarak bu işe gönül veren insanlar vardır ancak bir platform olmadığı için bir araya gelememişlerdir. Hatta, 2003 yılında, bu kapsamda küçük bir bülten denemeleri de olur ancak uzun soluklu olmaz. Özellikle, seçim dönemlerinde parasız basılıp bedavaya halka dağıtılan gazetelerin çokluğu diğer konularda basımı yapılan dergilere ya da bültenlere ilgiyi azaltmıştır. Bu işlerin her zaman, ''sebat'' gerektirdiğini söyleyen Ergül, arkadaşlarıyla, 2008 yılında bir platform açar. ''Birinin başı çekmesi gerekiyordu ve o ben oldum'' diyerek, derginin ilk tohumlarının atar. ''Hevesli'' diye tabir ettiği arkadaş grubunun da desteği ile dergi sonunda hayata merhaba der. 2008 yılının Şubat ayında, dergi süreklilik kazanır. Malum, materyal fazladır ve farklı bir heyecan yaşanmaktadır o zamanda. Ergül, her arkadaşına yazması için farklı alanlar belirler. Herkes, eteğindeki taşları birer birer döker satırlara. Unutulanlar hatırlanmaya çalışılır; hatırlananlar gece gündüz taşınır sayfalara. Geçmiş gün yüzüne çıkmaya ve Kuşadası geçmişini öğrenmeye başlar bir noktada. Bu milat, ilmek ilmek işlenirken, ''Kuşadası Yerel Tarih Araştırmaları Grubu'', bugün, ''Kuşadası Yerel Tarih Dergisi''nin, 171. sayısının basımını yapar. Günümüz şartlarındaki ekonomik sıkıntılara rağmen, derginin devamının gelmeyeceğine inanan insanlara rağmen dergi, gerek sponsorların ve gerekse grup üyelerinin desteği sayesinde, 48 sayfa ve renkli baskı kalitesi ile okuyucunun beğenisine sunulmaya devam eder.

Eski Kuşadası fotoğraflarda kaldı...

Kuşadalılar'ın, eski Kuşadası'na özlemlerini sık sık duyuğunu anlatan Ergül, Kuşadası'nın değişen yeni çehresinin eski Kuşadası'ndan çok farklı olduğunu anlatır. Artan nüfusu ve genişleyen iş yelpazesi bir zaman sonra Kuşadası'nı nostaljik görünümünden çıkartarak tam anlamıyla bir turizm kenti oluşuna zemin hazırlar. Turizm, bir çok kıyı kentimizde, yerli halk tarafından uzun yıllar yadırganmışken, göçlerle oluşan Kuşadası yerel halkı, geçmişindeki gayrimüslim hemşerileri ile ilişkileri nedeni ile turizmi çabuk benimser. Ekonomik faaliyetlerin başrol oyuncuları olan ziraat, hayvancılık ve balıkçılık geri planda bulur kendini. Kontrolsüz ve bilinçsiz gelişim, turizme yarar getireyim derken zarar vermeye başlar. Çıkmaz kapılara girilir. Bu gidişatın altında yatan sebepler aranmaya başlar ve sık sık toplantılar gerçekleşir, ''Girişimcilik'' adı altında. Habitat İstasyon Merkezi'nde gerçekleşen son toplantıda, yeni bir turizm arayüzüne sahip Kuşadası konuşulur. Mevcut turizmin artık sona erdiğini söyleyen Ergül, ''Bu konuda ısrar etmenin kimseye yararı olamaz. Bu düzen, ucuz turist getirir ve ucuz turistle de bir şey elde edemeyiz.Turizmde farklı yönelişlerin olması lazım'' diye ekler.

Kuşadası'nın geleceği için deneyimli ülkelerle projeler hazırladık...

Kuşadası'nın her yönden sağlıklı bir duruma gelebilmesi için çok sayıda projeye dahil olur Ergül. İspanya'nın Valencia kentiyle bir araya gelerek, ''Bozulan kentsel dengelerin, ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden planlanmasını ve bu yönde uygulamaya geçilmesi” konusunun temel alındığı ortak bir Avrupa Birliği projesi hazırlanır. Proje çalışmasının en önemli başlığını, ''Kent Yönetim Sistemi'' oluşturur. Ekonomik ticari faaliyetleri itici güç olarak kullanarak, dönüşümü sağlanması hedeflenen proje kapsamında, Kuşadası için yeni bir ''Ticari Aksiyon Planı'' hazırlanacaktır ve bu aksiyon planı ile ticari canlılığın, kentin her noktasına yayılması sağlanacaktır. Bunun yanı sıra turistlere, yerli halka ve ticari hayatımıza yönelik yapılacak anket çalışmaları ile yerli ve yabancı turistler ile yerli halkın, Kuşadası`ndan öncelikli beklentileri tespit edilecektir. Kentsel ticari yaşamın ve kuralların yeniden yapılandırılması niteliğini taşıyan projenin çalışmaları, 8 aylık bir süreyi kapsar ve çalışmaların sonucu rapor halinde Avrupa Komisyonu`na sunulur. Projenin üzerinden tam 5 sene geçer. Ortada, üzerinde fazlasıyla uğraşılmış, ''hazır bir model'' vardır. Çalışmaların sonucunda, bu modeli uygulayacak ortamın, Türkiye'de olmadığına karar verilir. Başlattıkları projede tek başlarına yeterli olamamışlardır. Çünkü, Türkiye'de ki genel ve yerel yönetimlerin bu proje için bir önceliği yoktur.

Turist gemiden inmiyor.. Varolan meslekler tükeniyor...

''Umudumuzu besleyecek bir ortamın olması lazım'' diyor Ali Ergül. Turizmin değişen yüzü, hayat pahalılığı, üretilen ve dükkanlarda satılan ürünlere artık dünyanın her noktasından kolaylıkla ulaşılabilinmesi bir çok turizm şehrinde olduğu gibi Kuşadası'nda da hayat şartlarını zorlaştırmıştır. Son yıllarda, Kuşadası Ticaret Odası verileri ışığında saptamalarını paylaşan Ergül halıcıların, kuyumcuların ve dericilerin azalışta olduğu anlatıyor. Büyük bir alana yayılmış durumda olan sahte ürün pazarının da ticarette kaliteyi gerilettiğine dikkat çeken Ergül, turistler, Kuşadası'na geldikleri zaman, çok cüzzi rakamlara o sahte tabir edilen ürünlerden alarak alış-verişlerini tamamladıklarını söylüyor. Turistlerin alış-verişten çok gezmeye geldiklerini belirten Ergül, ''Gemi ile gelen turistlerin belki yüzde 50'ye yakını gemiden bile inmiyorlar. Bir kısmı çarşıyı gezmek için inerken, diğer turistler önceden ayarlanan tur otobüsleri ile farklı yerlere götürülüyor. Turist, otel rezervasyonu yaptırsa bile bu sefer de yemek, içmek ve eğlenmek gibi ihtiyaçlarını da bu sefer otel içerisinde karşılamış oluyor. Turistin, Kuşadası'na bıraktığı kazanç hiç kimseye yetmiyor. Turizmin ilk yıllarında, turist altın yumurtlayan tavuktur diye bilinirdi. Hatta öyle ki turist geldiği zaman onun yemek parasını bile bizler öderdik. Turiste para ödetmezdik ve böyle olunca o turist her sene gelirdi ve bu sayede büyük dostluklar oluşturmuştuk. Şu anda o turistlerin çocukları aynı şekilde Kuşadası'na geliyorlar ancak geçmişteki misafirperverliği asla bulamıyorlar'' diyor.


  • post

Yorum Yazın